18 Mart 2009 Çarşamba

Nihayet

Nihayet üst dişlerimiz çıktı.. İki minik inci tanesinin bu kadar olay yaratacağı aklıma gelmezdi.. Fakat kızım hala huysuz. Birşey istediği zaman ter ter tepinip, kendini yerden yere atıyor. Çığlık kıyamet.. Bu huysuzluk huyu olmaz umarım. Artık sınırlarını da öğrenmesi gerekiyormuş. Disiplin için kitap araştırmaya başladım.
Bu arada 5-6 saniye ayakta duruyor artık.. Emekleme koınusunda da hızına yetişilmiyor. Kaşla göz arasında evin heryerini dağıtıyor..
Benimse tek istediğim hala birazcık uyku...

4 Mart 2009 Çarşamba

Çıkamayan üst dişler!!

Kaç zamandır yazamıyorum.. Uykusuzluktan bittim, mahvoldum.. Minik kızımın üst dişleri bir türlü çıkamadı. Zavallım eline geçirdiği herşeyi dişetlerine sürtüyor, bu sefer de canı acıyor. Gece uyuyamıyor, sabahın köründe ayaklanıyor, bütün gün herkese deyim yerindeyse kök söktürüyor. Babamız diş hekimi olmasına rağmen, onun da elinden hiçbirşey gelmiyor. Uyuşturucu jel almıştık eczaneden; o da 5 dk etki ediyor, sonra yine ciyak ciyak!! Herhalde artık bu gece dişi çıkar diyor babası; bakalım hayırlısı..

16 Şubat 2009 Pazartesi

6. hastalık!

Ne zormuş şu diş çıkarma.. 2 haftadır çıkaramadık bir türlü.. Altta üç dişi oldu ama hala üstteki dişleri çıkamadı. Şişti, kızardı, kabardı... Bir de üstüne ateşler içinde kaldı yavrucak.. Doktorumuz 6. hastalık olabileceğini, ama döküntü çıkmadan maalesef anlaşılamadığını söyleyip, ateş düşürücü yazdı. 4 gün boyunca gece gündüz ateşi 39 ile 37,5 arasında gitti geldi.. Bir türlü düşüremedik. Islak bezler, ılık banyolar, fitiller...

Sevgililer günü gecesi nihayet ateşi düştü ama bu sefer de bütün vücudunu kıpkırmızı pıtırcık pıtırcık döküntüler sardı. 6. hastalık olduğuna emin olduk böylece.. Bu arada 6. hastalık için de araştırma yaptım tabii ki:

"Toplumda altıncı hastalık olarak bilinen “Roseola infantum”, herpes ailesinden bir virüsün (herpes tip 6) yol açtığı döküntülü bir çocukluk çağı hastalığı. Ateş nedeniyle hastaneye götürülen bebeklerde sıklıkla teşhis edilen bu hastalık genellikle 6-18 aylar arasında ve özellikle diş çıkarma zamanlarında görülüyor. Vakaların %95’ini 3 yaşından küçük çocuklar oluşturuyor. Anne karnında bebeğe geçen antikorlar ilk 6 ay kadar koruyor. Dört yaşına kadar neredeyse tüm çocuklar hastalığı geçiriyor ve ömür boyu bağışıklık kazanıyor. Dokuz günlük kuluçka süresinden sonra hastalığın ilk belirtisi 40 dereceye varan yüksek ateş. Bu dönemde iştahsızlık ve halsizilik oluyor. Nadiren şikayetler arasında burun akıntısı, boğaz ağrısı, karın ağrısı, kusma ve ishal görülüyor. Ateşli dönem, 3-4 gün sürüyor ve bu sırada yapılan muayenede tanı koydurucu belirgin bir bulgu saptanmıyor. Ateşli dönemin ardından, aniden ateş kayboluyor ve özellikle gövde, boyun ve kollarda soluk kırmızı-pembe renkli döküntüler ortaya çıkıyor. Döküntü gövdeden başlıyor, boyun, kol ve bacaklara yayılıyor. Bu döküntüler 2 gün içerisinde, iz bırakmadan kayboluyor. Kaşıntı yoktur, basmakla solar. Bu bulgular sayesinde hastalığın teşhisi konuluyor. Kesin tanıyı desteklemek için kanda herpes virüsüne karşı oluşan antikorlara bakılabiliyor. Kan tetkiklerinde daha önce tespit edilmeyen yeni herpes antikorların varlığı veya mevcut antikor düzeyinin 4 katına çıkması tanıyıya yardımcı oluyor. Bağışıklık sistemi normal olan çocuklarda, bu hastalık herhangi bir komplikasyona yol açmadan iyileşiyor.Doç.Dr. Ferda Şenel - Bilim ve Teknik Ocak 2007"

İlk gerçek hastalığımızı geçirmiş olduk böylece.. Tabii egzamasını saymazsak.. O da geçecek inşallah.. Onun için de en son dermatologa götürdük ama maalesef farklı birşey söylemedi.. Kefir önerdi.. Kefir bebeğim için iyi bir besin takviyesi olabilirmiş. Bu hafta nasıl geçecek bilemiyorum.. Şimdiden çok yoruldum.. Hayırlısıyla şu üst kesicileri bir çıksa...

3 Şubat 2009 Salı

Kızım Kurdeşen döktü!

Üç gün önce kızımın üstünü değiştirirken az kalsın aklımı kaçırıyordum. Göğsü, sırtı ve boynu pençe pençe kızarmış, kabarmıştı. İki yanyana yuvarlak kırmızı kabarıklık göğsünde, tek kocaman kabarıklık sırtında ve çevrelerinde de minik noktacıklar vardı. Hemen banyoya sokup ılık suyla yıkadım, terlediyse daha çok kabarmasın diye..
Pazartesi doktora gittik. En sonunda cumartesi yedirdiğim kivinin alerji yaptığına kanaat getirdik. Meğer kivi çok alerjen bir meyveymiş, hatta çilekle aynı seviyedelermiş. Ama çok bilinmiyormuş. Nasıl vicdan azabı çektim bilemezsiniz. Ucundan azıcık bile tattırmak için 1 yaşını beklemem gerekirken koca kiviyi bir seferde yedirdim. Kendimi en şaşkoloz anne ilan ettim bu yüzden. Çok şükür ki daha ağır bir durum gelişmedi.
Bir kere reaksiyon gösterince herşeye tepki verebilir diye diğer riskli yiyecekleri de kaldırmamızı söyledi doktor. Üç günde bir 1/4 yumurta sarısı veriyorduk, onu kaldırdık. Kahvaltıda yediği bebe bisküvisini de içerdiği yumurta yüzünden kaldırdık. Boğazında da alerjiye bağlı kızarıklık olmuş. Sürekli öksürüyor. Doktor Zirtek diye bir damla verdi, onu da kullandık, ama bugün gıdısı ve boynu daha da kabardı. Hemen doktoru aradım. Alerji yapabilecek şeyleri benim de yememem gerekiyormuş. Domates, portakal, çilek, acı, baharat vs. yasak yani.. 2 gün daha deneyip tekrar görüşelim dedi doktorumuz. Umarım bu geçici birşeydir.
Ben de, eşim de alerjik bünyeli olduğumuz için kızımızın da yüksek yüzdeyle risk altında olduğunu söyledi doktorumuz. Eğer bünyesi zayıf olursa kedi alacağız eve, eşimle baştan kararlaştırdık. Evde hayvan beslemek, bağışıklığı güçlendirip, alerji oluşmasını engelliyor. Hem fiziksel, hem psikolojik olarak çocuk gelişimine olumlu katkıları var. Bakımı çok zor olduğu ve evimiz müsait olmadığı için hala düşünmekteyiz ama eğer kızımızın ihtiyacı olduğuna emin olursak hemen alacağız.

29 Ocak 2009 Perşembe

Issız Adam


Geçen hafta perşembe günü nihayet Issız Adam'a gidebildim. Bu kadar anlatılıyor, her makalede, köşe yazısında atıfta bulunuluyor, üzerinden ağır felsefeler yapılıyor.. Neymiş bu Issız, kimmiş bu Ada dedim ve sonunda izledim. Ama o da ne? Aman Ya Rabbim!! Bildiğiniz romantik komedi işte.. Herkesin ağladım dediği sahne de sonundaki sarılmaymış meğer.. Aslında filmin karakterleri çok bildik. Kız, bildiğiniz kız, erkek de bildiğiniz erkeğin bilmediğimiz yönü.. Erkek bağlanmaktan korkuyor, kız hemen evlilik moduna giriyor, erkek kaçma moduna giriyor.. Filmin gidişatına göre aslında sonu farklı olmalıymış ama Çağan Irmak duyguyu yakalamak için böyle uygun görmüş. Filmi izlediyseniz Alper karakterinin cebinde kızın tokasını taşıyacak, 5 yıl boyunca başka kimseye aşık olmayacak birisi olmadığını anlamışsınızdır. Ama taze aşk acısı çekenler için iyi bir deşarj filmi..

Oyunculuklara gelince; Cemal Hünal arada abartsa da çok iyi ve gerçekçi oynamış. Melis Birkan da gayet içten ve doğal, fakat replikleri çok kötü konuşmuş. Hatta öyle kötü konuşmuş ki; oyunculuğu gölgede kalmış.

Filmin müzikleri harikaydı. İnanılmaz zevk aldım. Eski şarkılar da değere bindi hiç olmazsa film sayesinde. Yeni nesil de tanımış oldu en azından.

27 Ocak 2009 Salı

Pusetimi aldım nihayet..


En sonunda başardım. Dün gidip Maclaren Quest Sport bebek arabamı aldım. Allah'ım o ne rahat arabaymış! Kafamı duvarlara vuruyorum şimdi, neden daha önce almamışım diye.. Daha önce anlatmıştım, uzun süren araştırmalarım ve kötü deneyimlerim olmuştu.. Ama bu sefer tamamdır. Kızım da çok mutlu oldu, ben de.. Babamız bile beğendi. Bu arada aldığım puset pembe-gri olduğu için kafam karışıktı; ileride bir oğlum olursa yeni bir puset mi almam gerekecek diye. Meğer onun da çözümü varmış. 50 liraya komple kılıfı değiştirebiliyormuşuz. Bayıldım bayıldım!!! Ayrıca bir puset daha alırsam birbirine bağlayıp ikiz puset olarak kullanabiliyormuşuz.. Sevindikçe sevindim anlayacağınız.. Artık kızımla rahat rahat gezebiliriz. En büyük derdim çocuk ve pusetle aynı anda taksiye binmeye çalışmaktı. Bütün akşam onun provasını da yaptım, tek elle çocuğu tutup, diğer elim ve tek ayağımla kapayabiliyorum. Açma kısmını daha çalışmam lazım. Savulun alışveriş merkezleri! Kurabiye Perisi geliyor!!!


23 Ocak 2009 Cuma

Bebeğim uyumuyor!

Artık uykusuzluktan bayılmak üzereyim. Bebeğim bir türlü uyumuyor. 6 aylık olana kadar bıraktığım yerde uyuyan bebek, şimdi ille de kucakta uyumak istiyor. Geceleri en az 2 defa kalkıyor ve meme istiyor. Halbuki 3 aylıkken gece uyanmayı bırakmıştı.
Dedesi -yani babam-, onunla vakit geçirmek için kucağına yatırıp evin içinde onunla konuşup yürüyordu. Bir süre sonra kucağında uyuyakalıyordu tabii. Bu olay zaman içerisinde çocuğu uyutmaya dönüştü, hatta zamansız uykulara dönüştü. Gece, gündüz, öğlen, ikindi.. Dedemiz uyutmayı kendine görev edindi. Bir süre sonra bebeğim evde de kucakta, hatta ayakta yürüyerek uyutulmak istemeye başladı. Bu durumu düzeltmeye tam karar vermiştim ki; bu sefer de dişi çıkmaya başladı. Doktoruna danıştım, işe yarayacak bir bilgi edinemedim maalesef.
Sabahları 8.00'da kalkıyor, öğleden önce 2 saat, öğleden sonra, akşamüstü 40 dk kadar uyuyordu. Şimdi yine sabah kalkıyor, öğlen 12.00'da bazen 2 saat uyuyor bazen 20 dk uyuyor, akşamları 8.00'de yatıyor ve tam şükür uyuyor diyorum ki; 10.00'da uyanıyor. Oyun moduna girmesin diye yatağından bile çıkarmıyorum ama o yatağın parmaklıklarına tutunup ayağa kalkıyor ve neşeyle oyun moduna giriyor. Emzirmeye çalışıyorum, su veriyorum, kucağımda gezdirip pışpışlıyorum ama sonuç yine aynı. Sonra da 12.00 gibi tepine tepine gece uykusuna yatıyor. O da delik deşik. Ve ben artık uykusuzluktan bayılmak üzereyim.
"Ferber Yöntemi"ni uygulamaya kalktım bir ara.. Hani arkanızdan ağlaya ağlaya helak oldukları yöntem. Benim kalbim dayanmadı el kadar çocuğu hıçkıra hıçkıra ağlarken dinlemeye. Dayanmaya çalıştım, hatta kapının arkasında ben de ağladım.. Ama yapamadım. Çok zor.. Bir daha denemeliyim belki ama şu üst dişi bir çıksın da çocuğun acısı azalsın hiç olmazsa diyorum.
Çok çaresizim şu aralar.. Hem uykusuz hem de çaresiz..

22 Ocak 2009 Perşembe

Lacivert Bebek Hırkası


Geçenlerde indirimleri kolaçan ederken Gap Baby mağazasına girdim. İndirimdekilerle yeni sezonu karışık koymuşlar, ama yemezler tabii.. O kadar ıvır zıvır arasında bu şirin hırkayı buldum. Belki de benim dışımda kimse beğenmemiştir, orası ayrı.. Ama rengi dolayısıyla sıradışı olması çok hoşuma gitti. Farketmişsinizdir ki; bebekler için ya pembe ve mavi, ya da sarı ve uçuk yeşil kullanılır. Ve ben bu renklerden artık bıktım. Bu lacivert hırka yeni sezon olduğu için oldukça pahalıydı. Ben de örmeye karar verdim. Beşiktaş'taki yün mağazalarında lacivert ip arayışına girdim ama sonuç kocaman bir sıfır. Lacivert ip diyorum, ne için diyorlar.. Bebek diyorum, niçin lacivert diyorlar. Seviyorum diyince de aşağılar gibi beni süzüyorlar. Çocuklar koyu renk giyemez diye bir kanun mu var ki? İnanamadım tepkilere. Ayrıca fabrikalar da pembe, mavi, sarı, yeşil ve bunların karışımları dışında renk üretmiyorlarmış. Şaştım kaldım.. Kalın olanlardan aldım ama örme hevesim kaçtı. Zaten çabuk sıkılırım, şimdi hepten baygınlık geldi.. Örgü makinesi falan satılsaydı buralarda (burada yetkililere sesleniyorum!), çok daha rahat ederdim..

20 Ocak 2009 Salı

Bebek Arabası Sorunsalı

Hamileliğimin 6. ayından beri bir bebek arabası sorunum var ki; evlere şenlik.. Tamam, ben kararsızım.. Ama tam bir karar veriyorum; pat! biri diyor ki; şu daha iyi.. Başka biri diyor ki o şöyle şunu seç..

Aslında ilk istediğim Bugaboo Cameleon idi..



İnanılmaz manevra kabiliyeti var, tekerlekleri tam İstanbul'un çukurlu caddelerine uygun.. Gel gör ki; çok pahalı... Gerçi 4 yaşına kadar kullanılıyor fakat, arabası olmayan için çin işkencesi. Kapatmak, bagaja sokmak, apartmanlardaki düdük kadar asansöre bindirmek inanın çok zor..

Daha bebeğim doğmadan fikir değiştirip Quinny Buzz almaya karar verdim.




Tek hareketle kapanıp, otomatik olarak açılabiliyor, Maxi Cosi'nin meşhur Cabrio Fix'leri ile de kullanılabiliyordu. Almak için gittiğimizde Eşim kutunun içinden çıkan arka tekerleği görünce paniğe kapıldı. Çok büyük olduklarını söyleyerek beni bu arabadan da bir şekilde vazgeçirdi.. Bu arada Stokke de favorilerim arasındaydı. Ama coşma dedim kendime.. Beğendiklerim arasında en uçuk araba oydu..
Bebeğim doğduktan sonra birgün eşim bana telefon açıp Zapp alıyorum, ne renk olsun dedi. Lohusalığın verdiği aptallıkla turuncu olsun dedim.




Katlanınca gerçekten minicik oluyor, az yer kaplıyor, ana kucağıyla kullanımı harika.. ama tutma yerlerine hiç bir şey asamıyorsunuz, hemen devriliyor.. Ayrıca ana kucağı dışında kendi kılıfıyla kullanımı inanılmaz kullanışsız. Sırtı dimdik ve hiç bir şekilde yatmıyor.. Çocuklar genelde gezinirken uyurlar; bu arabada boyunları öne düşüyor. Ayrıca açıp kaparken 2 elinizi ve de bir ayağınızı kullanıyorsunuz. Yalnız başınıza gezerken taksiye binme durumunda ya çocuğu şoföre verip arabanızı kapayacaksınız, ya da taksi şoförüne bir saat nasıl açılıp kapandığını anlatacaksınız. Kısacası çok büyük bir hata yapmış olduk Zapp almakla..



Bir ara Bugaboo Bee aklımı çeldi.. Daha doğrusu Cameleon'lara bakınırken kardeşim Bee'nin bana daha uygun olduğunu söyledi.. Gerçekten tam bana göreydi..


Almaya karar vermiştim ki; bir blogda bebeklerin büyüyünce arabaya sığmadığını, en fazla 24 aya kadar kullanılabildiğini okudum. Hemen araştırmaya başladım tabi. Yabancı sitelerdeki yorumlar da bu yöndeydi: Oturma yerindeki yan yastıkları çocuğun hareketini engelliyor.. Dolayısyla 2 sene için bu para değmez dedim ve almaktan vazgeçtim. Oysa kullanımı o kadar güzeldi ki.. Her tekerleğinde yaylı amortisör sistemi var, çok hafif ve çift yönlü kullanılabiliyor. Ana kucağıyla da kullanılabiliyor, sırtı da yatıyor.. Ama maalesef oturma yeri çok dar.


Bütün bunların üzerine düşündüm taşındam ve Maclaren Sport almaya karar verdim. Ne de olsa en çok satan pusetlerden biri.. Alanların bir bildiği var ki bu kadar çok satıyor. Ayrıca tek el ve bir ayak kullanılarak açılıp kapanabiliyor. Kılıfı çıkarılabiliyor ve yıkanabiliyor. Omuza asma yeri var, kapanınca küçücük oluyor. Sırtı yatabiliyor. Tek kötü tarafı tekerlekleri çok küçük, sarsıntılar bebek tarafından hissediliyor. Bir de tek yönlü kullanılabiliyor.

Az önce aradılar, istediğim renk gelmiş. Yarın gidip alacağım. Bu sefer kesin kararlıyım. Nasıl olduğunu kullandıktan sonra anlatırım...

19 Ocak 2009 Pazartesi

İşe başlamak...

Bugün nihayet işe başladım. Aklım bebeğimde ama mecburum tabii.. Neredeyse bir yıl oldu işe gitmeyeli. Kızım artık 8 aylık olduğu için içim daha rahat. İnsanın başına gelmeyince anlayamıyor, 2 aylık el kadar bebeği evde yabancı biriyle bırakıp gitmek o kadar zor ki... Nasıl bırakabiliyorlar hayret ediyorum.. Eminim akılları evde kalıyordur.Aslında nasıl işte verimli olacağım diye düşünüyorum, çünkü hala gece kalkıp emziriyorum ve epey erken bir saatte de uyanmak zorunda kalıyorum.. Kızımın uykusunu da bir türlü düzenleyemiyoruz. Tam alıştı derken dişi çıkıyor, birşey oluyor. O geç yatınca ben de uyuyamıyorum. Bakalım nasıl olacak. Bugün 3. gün ama çok şükür hala ayaktayım.. Akşam da mesaim bitmiyor tabii. Kızın yemeği, bizim akşam yemeği, kızın banyosu, ıvırı zıvırı.. Kendimi yatağa zor atıyorum. Beceriksizim de.. öyle yemek falan pratiğim hiç yok.. Epey zorlanıyorum aslında.. Hem çalışıp hem de çocuk bakan, yemek yapabilen becerikli kadınlara bir kez daha hayranlık duydum.. Hiç şikayet de etmezler bir de.. Belki 10 yıl sonra ben de öyle olurum, kim bilir...
Lilypie 1st Birthday Ticker